Terapi

Türkiyede Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik

Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik alanında uzun yıllardır çalışmalar yapılmaktadır. 1950’li yıllarda Türkiye’de Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik alanında çalışmalar yapılmaya başlanılmıştır. Bu yıllarda bazı kitap, broşür ve makaleler yayınlanmıştır. Ardından ise “Psikolojik Servis Merkezi” adı altında bir “Rehberlik ve Araştırma Merkezi” kurulmuştur. Çeşitli Milli Eğitim Şuralarında rehberlik konusu işlenmiş, lisans programlarına danışma psikolojisi dersi konulmuştur. 1974 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümü açılmıştır. Psikoloji lisans mezunlarına 18-21 kredilik ders karşılığında sertifika verilmeye başlanmıştır. Daha sonra ise okullarda rehberlik saati zorunlu saat olarak müfredata eklenmiştir. Alanla ilgili kitaplar daha fazla basılmaya başlanmış ve kongreler düzenlenmiştir. Üniversitelerde öğrencilerle ilgilenilmesi için psikolojik danışmanlık ve rehberlik merkezleri oluşturulmuştur. Lisans ve lisansüstü çalışmalar desteklenmiş, alanda daha yetkin kişilerin yetişmesi için çalışmalar devam etmiştir.

Psikolojik Danışmanlığın Tarihi

Ancak süreç bu kadar sabit ve olumlu bir şekilde ilerlememiştir. İlk yıllarda Özel eğitim hizmetiyle psikolojik danışmanlık ve rehberlik hizmetinin kesin çizgilerle ayrılmamıştı. Rehberlik hizmetlerinin yöneltme süreci biçiminde ele alınması lisans programının yanlış değerlendirilmesine sebep olmuştur. Bireysel farklılıkların dikkate alınmaması, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik hizmetinin bağımsız bir birim olarak farklılaştırılmaması, okullarda ve diğer çalışma merkezlerinde PDR mezunları yerine farklı alanlardan kişilerin istihdam edilmesi, lisans programlarından 1985 yılında rehberlik dersinin zorunlu ders olmaktan çıkarılması,  yeterli öğretim elemanı olmamasına rağmen üniversitelerde PDR bölümünün açılması, yüksek lisans programlarının açılması alanın yıpranmasında etkili olmuştur.

Okullarda PDR birimi için gerekli ve yeterli fiziki koşullar başlangıçta yoktu. Verilen mesleki unvandaki belirsizlik, çalışan kişilerin alanlarının farkı olması mesleki kimliğin oluşmasını engellemiştir. Ruh sağlığı alanının Türkiye’de yeterince anlaşılmamış olması, rehberlik servisinin evrak işleriyle uğraşan, problemli öğrencilerin getirildiği bir yer olarak düşünülmesi alana karşı bakış açısını olumsuz etkilemiştir. Günümüzde hala PDR birimlerinde alan mezunu olmayan kişiler çalışmakta, bu kişiler hem alanı hem de mesleği olumsuz şekillerde tanıtmaktadır. Bu kişiler yetkin olmadıkları konularda müdahale etmeye çalışmakta, süreci daha da zora sokmaktadır. Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık hizmetinin sadece “konuşmaktan” ibaret olduğu düşüncesi, ki bu bürokratlardan öğretmenlere kadar büyük bir kesimi kapsamaktadır, alanın kurumlarda gereksiz bir birim olarak görülmesine sebep olmaktadır.

TEMEL PSİKOLOİK DANIŞMA BECERİLERİ

Temel danışma becerileri terapötik ilişki ile başlar. Çünkü terapötik ilişki danışmanlık sürecinin başlangıcını ve sonunu belirleyen ilişkidir. Rogers terapötik süreci “zorulu ve yeterli koşullar” olarak tanımlamıştır. Terapötik ilişki sürecinde yüzleştirme danışanın ilerlemesine yardımcı olur. Yüzleştirme yapışmadan önce danışanın yüzleştirmeye hazır olup olmadığı gözlemlenmelidir. Böylece terapi süreci danışanın yeni davranışlar denemesine yardımcı olur.

Risk almak ve iletişim kurmak için adımlar atar. Bu da yeni davranış becerileri geliştirmesini sağlar. Anca terapi sürecinin başında danışanlar problemlerini net olarak tanımlayamazlar. Burada psikolojik danışman uygun sorularla danışanın problemini net olarak anlatmasına yardımcı olur. Oturumlar esnasında uzun cümleler kurmak, birden fazla soru sormak odağın dağılmasına sebep olur. Tek soru ve kısa cümleler tercih edilmelidir. Çünkü net bir konuya odaklanmak danışan için de önemlidir.

Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümü mezunları temel psikolojik danışma becerilerine sahiptir.

Terapi Oturumlarında Neler Olur?

Danışanlar oturum esnasında duygularını ifade ederken beden hareketleriyle bunları destekler. Zorlanarak anlattığı konuda iç çekmesi, utandığı konuyu anlatırken gözlerini kaçırması gibi. Danışmanlık süreci bireyin değişimi kabul etmesiyle başlar. Bu yüzden danışanlar sorumluluğu kendi üstlerine almalıdır ve değişim için kararlı olmalıdırlar.

Cesaretlendirici tepkiler danışanların harekete geçmelerine ve duygu-düşünce bankalarının dolmasına yardımcı olur. Konuşmaya devam eder, kendini daha rahat hisseder. Danışanlar bazen karmaşık duygu ve düşüncelerin içinde kaybolurlar. Bu aşamada özetleme güzel bir yöntemdir. Danışanın içinde bulunduğu durumu kısaca özetleyerek odak yeniden danışanın üzerinde olur.

Duygu yansıtma yaparken; kısa ve doğru tahmin yapmaya özen gösterilmeli, duygu ifadesi bir açımlama ile birleştirilmeli, duygu yansıtmalar belli bir zamana yönelik olmalıdır. Çünkü terapide duyguyu anlamak temel beklentidir.

Psikolojik danışmanlık sürecinde danışanın kurmuş olduğu cümleleri tekrardan danışana yönlendirmek anlaşılma hissini arttırır . Böylece sürecin daha sağlam bir şekilde yürümesine yardımcı olur. Süreç içerisinde yapılacak içerik yansıtma, duygu yansıtma gibi terapötik beceriler danışanların anlaşılma hissini kuvvetlendirir. Böylece farklı duygu yaşayan danışanlarda farkındalığı arttırır.

İyi bir psikolojik danışman danışma sürecinin başlangıç aşamalarına uygun davranmalıdır. Danışanı kapıda karşılayıp oturum bittikten sonra yolcu etme sürecinin hepsi danışmaya dahildir. Danışanları kapıda karşılamak ve uygun tanışma tepkileri vermek ilk izlenim için çok önemlidir.

DANIŞMA VE PSİKOTERAPİ

Psikolojik danışmanlık ve rehberlik alanının kökeni mesleki rehberliğe dayanmaktadır. Zaman içinde gelişen danışmanlık kavramı zaman geçtikçe ruh sağlığı alanına da değinmeye başlamıştır. Bazı yazarlar psikoterapi ve psikolojik danışmanlık kavramlarını iki ayrı tanım olarak ele alır. Bazıları ise bu iki kavramı ortak ele almıştır. Yardım edilen kişinin “normal” olarak ifade edilen tanıma uyup uymaması önemlidir. Problem tipinin ağırlık derecesi, ulaşılmaya çalışılan amaçlar ortak konulardır. Kullanılan metotlar ve yardımın yapıldığı ortam psikoterapi ve psikolojik danışmanlığın ayrıldığı noktalar olarak kabul edilmiştir.

Normallik kavramı, bilinç ve bilinçdışı odaklı olunması, görüşmenin yapıldığı fiziksel ortam, görüşmede kullanılan metot ve teknikler gibi farklı ana kavramlar üzerinden danışmanlık ve psikoterapi tartışılmıştır. Çünkü danışmanlık ve psikoterapi aynı anneden doğmuş iki çocuk gibidir. Benzer genleri taşıdıkları için hem benzer özelliklere sahiptir hem de birbirinden farklı özellikleri vardır. Danışman / terapist hem okul ortamında hem de hastane ortamında çalışabilecek seviyede bir eğitim almalıdır. Okul ortamında öfke problemiyle uğraşan bir danışman öfke probleminin altında aile içi ilişkileri belirleyip aileyle ilişkiye geçebilmelidir. İstismar vakasıyla karşılaşan danışman yine aynı şekilde hem aileyle hem de çocukla görüşmeler yapabilmelidir. Danışma ve psikoterapinin ayrı olduğu düşüncesi ; danışmanlığın genelde eğitim alanında uygulanması, psikoterapinin ise tıp alanında doğması ve hastanelerde uygulanmasından dolayı ortaya çıkmıştır. Ancak zamanla ayrı olarak kabul edilen iki tanımın da iç içe olduğu, birbirini etkilediği ve etkilendiği düşüncesi daha ağır basmaya başlamıştır.

Hemen Seans Al

Ancak bu iki durum ülkemizde hala tartışılmaya devam ediyor. Çünkü tam anlamıyla bir ayrım söz konusu değil. Bu ayrımın nasıl yapılacağı da henüz belli değil. Ancak burada asıl dikkat edilmesi gereken istihdam konusudur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir